SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

BUYU’ ve İCARE BAHSİ

<< 3341 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ مَنْصُورٍ حَدَّثَنَا أَبُو الْأَحْوَصِ عَنْ سَعِيدِ بْنِ مَسْرُوقٍ عَنْ الشَّعْبِيِّ عَنْ سَمْعَانَ عَنْ سَمُرَةَ قَالَ خَطَبَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ هَاهُنَا أَحَدٌ مِنْ بَنِي فُلَانٍ فَلَمْ يُجِبْهُ أَحَدٌ ثُمَّ قَالَ هَاهُنَا أَحَدٌ مِنْ بَنِي فُلَانٍ فَلَمْ يُجِبْهُ أَحَدٌ ثُمَّ قَالَ هَاهُنَا أَحَدٌ مِنْ بَنِي فُلَانٍ فَقَامَ رَجُلٌ فَقَالَ أَنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ فَقَالَ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَا مَنَعَكَ أَنْ تُجِيبَنِي فِي الْمَرَّتَيْنِ الْأُولَيَيْنِ أَمَا إِنِّي لَمْ أُنَوِّهْ بِكُمْ إِلَّا خَيْرًا إِنَّ صَاحِبَكُمْ مَأْسُورٌ بِدَيْنِهِ فَلَقَدْ رَأَيْتُهُ أَدَّى عَنْهُ حَتَّى مَا بَقِيَ أَحَدٌ يَطْلُبُهُ بِشَيْءٍ

 

قَالَ أَبُو دَاوُد سَمْعَانُ بْنُ مُشَنِّجٍ

 

Semüre (b. Cündüb) r.a'den şöyle rivayet edilmiştir. Derki:Rasûlullah (s.a.v.) bize hitab edip:

 

"Filan oğullarından burada kimse var mı?" diye sordu. Kimse cevap vermedi. Sonra tekrar;

 

"Filan oğulllarından burada kimse var mı?" dedi. Yine kimse cevap vermedi. Rasûlullah (s.a.v.) üçüncü defa tekrar;

 

"Filan oğullarından burada kimse var mı?" buyurdu. Bu sefer bir adam kalkıp:

 

Ben varım ya Rasûlallah! dedi. Hz. Nebi:

 

"Önceki iki seferde niçin cevap vermedin? Şüphesiz ben sizin için sadece hayır anarım. Arkadaşınız, borcuna mukabil hapsedildi (cennete sokulmadı)" buyurdu.

 

(Semüre der ki:)

 

O adamı, arkadaşının bütün borçlarını öderken gördüm. Öyle ki, artık ondan bir şey isteyen hiç kimse kalmadı.

 

Ebû Dâvûd şöyle dedi: (Hadisi Semüre'den nakleden Sem'ân), "Müşennec'in oğlu Sem'an'dır.

 

 

İzah:

Nesâî, buyu'; Ahmed b. Hanbel, V, 20.

 

Nesâî'nin rivayetinden anlaşıldığına göre, metinde konu edilen konuşma bir cenazede geçmiştir. Hz. Nebi (s.a.v.) ve sa-hâbîler, bir cenazeyi defnetmek için gitmişlerdi. Rasûlullah (s.a.v.) cemaate bir konuşma yapıp, falan sülâleden kimsenin olup olmadığını sordu. Kimsenin cevap vermemesi üzerine sorusunu üç defa tekrarladı. Nihayet bir adam kalkıp kendisinin o sülâleden olduğunu söyledi. RasûlullahJia, ölen zâtın borçlan yüzünden hapsedildiğini, cennete bırakılmadığını söyleyip onun borçlarının ödenmesini istedi. Adam da, cemaata sorarak, ölünün kime borcu varsa hiç bırakmadan hepsini ödedi.

 

Hadis-i şerif; insanlara olan borcun ne derece önemli olduğunu, öden­meyen kul haklarının kişinin cennete girmesine mani olacağını göstermekte­dir. Bu babda gelecek olan hadisler, konunun önemine daha çok açıklık ge­tireceklerdir. 

 

Allah (c.c), şirkten başka bütün günahları tevbe ile affettiği halde; kul borcunun affını, alacaklının affetmesine bağlamıştır. İleride gelecek olan 3345 numaralı hadiste belirtildiği üzere, zenginin borcunu vermeyip savsaklaması zulümdür.

 

Borcunu ödemeyi istediği halde, imkânsızlığından dolayı ödeyemeyene, mühlet'vermek alacaklılar için farzdır. Bakara sûresinin 280. âyetinde şöyle buyurulmaktadır: "Borçlu darda ise eli genişleyinceye kadar, ona mühlet ve­rin. Bilmiş olasınız ki, borcu bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır."

 

Âlimler bu âyetle istidlal ederek, darda olan borçlu için mühlet vermenin farz, borcu tamamen bağışlamasının da müstehap olduğuna hükmetmişlerdir.

 

Dürrü'l-Muhtâr'da; haddizatında farzın nafileden daha üstün olduğu, ancak üç şeyin bundan müstesna tutulduğu kaydedilir ve; darda kalanın bor-eunu bağışlamak mendûb olduğu halde, bunun da vacib olan mühlet ver­mekten daha üstün olduğu ifade edilir.

 

Ebû Ca'fer et-Tahavî'nin rivayet ettiği bir hadiste de Hz. Nebi (s.a.v.); "Darda kalan borçluya mühlet verene, her gün için sadaka sevabı var­dır." buyurmaktadır.

 

Hadis-i şerif, borçlu olan müslümanların borcunu ödeyivermenin öne­mine de işaret etmektedir. Müslim'in, Ebû Mes'ud'dan rivayet ettiği şu ha­dis, bu durumda olanların nail olacağı ecre en güzel bir şekilde delâlet et­mektedir:

 

Hz. Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

"Sizden önceki milletlerden bir adamın hesabı görüldü. Onun hiçbir hayrı yoktu. Ancak o zengindi, insanların arasına karışır, kölelerine; darda ka­lanlara göz yummalarını emrederdi. Allah (c.c): Ondan vazgeçin, biz buna ondan daha lâyığız, buyurdu."[Müslim, müsâkât]

 

Yine Müslim'in Ebû Katâde'den rivayet ettiği bir hadiste Hz. Peygam­ber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

"Her kimi, Allah'ın kendisini kıyamet gününün kederlerinden kurtar­ması sevindirirse, darda olana mühlet versin ya da tamamen terketsin."[Müslim, müsâkât]

 

Yukarıda işaret edildiği gibi bu hadisi Nesâî rivayet etmiştir. Ayrıca Buharî'nin Tarilı-i Kebîr'inde de vardır.

 

Buhari; "Sem'an'ırt Semüre'den, Şa'bî'nin de Sem'an'dan hadis duy­duğu bilinmemektedir." der. Tehzîbu't-Tehzîb'de ise, "Sem'an'dan Âmir b. eş-Şa'bî rivayette bulunmuştur, başkası değil." denilir. İbn Hibbân ve Ebû Nasr da Sem'an'ın güvenilir bir ravi oluduğvnu söylerler.